Ugur Ozaltin Makaleleri
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
Arama
 
 

Sonuç :
 


Rechercher çıkıntı araştırma

Arama
 
 

Sonuç :
 


Rechercher çıkıntı araştırma

En son konular
» BAYRAMINIZ KUTLU OLSUN
öykü-MEVSİMLİK KÖLELER (4-5-6) EmptyPaz Ağus. 19, 2012 2:17 pm tarafından Admin

» NEDEN ÇOK ÜZGÜNÜM
öykü-MEVSİMLİK KÖLELER (4-5-6) EmptyPerş. Haz. 07, 2012 4:17 pm tarafından Admin

» KATİLLİK NERDE BAŞLAR
öykü-MEVSİMLİK KÖLELER (4-5-6) EmptyPtsi Haz. 04, 2012 4:24 pm tarafından Admin

» SOR SORUYU
öykü-MEVSİMLİK KÖLELER (4-5-6) EmptySalı Mayıs 29, 2012 12:20 pm tarafından Admin

» ÜSTÜN DÖKMEN DÖKTÜRDÜ
öykü-MEVSİMLİK KÖLELER (4-5-6) EmptyÇarş. Mayıs 16, 2012 11:50 am tarafından Admin

» PARA ZAAFI
öykü-MEVSİMLİK KÖLELER (4-5-6) EmptyPtsi Mayıs 14, 2012 5:50 pm tarafından Admin

» KUL HAKKI
öykü-MEVSİMLİK KÖLELER (4-5-6) EmptyPerş. Mayıs 10, 2012 2:49 pm tarafından Admin

» DECCAL CENNETİNİ İSTEMİYORUM
öykü-MEVSİMLİK KÖLELER (4-5-6) EmptyCuma Mayıs 04, 2012 2:06 pm tarafından Admin

» OKUMAK ÇÖZMEKTİR
öykü-MEVSİMLİK KÖLELER (4-5-6) EmptyPerş. Mayıs 03, 2012 12:34 pm tarafından Admin

En son konular
» BAYRAMINIZ KUTLU OLSUN
öykü-MEVSİMLİK KÖLELER (4-5-6) EmptyPaz Ağus. 19, 2012 2:17 pm tarafından Admin

» NEDEN ÇOK ÜZGÜNÜM
öykü-MEVSİMLİK KÖLELER (4-5-6) EmptyPerş. Haz. 07, 2012 4:17 pm tarafından Admin

» KATİLLİK NERDE BAŞLAR
öykü-MEVSİMLİK KÖLELER (4-5-6) EmptyPtsi Haz. 04, 2012 4:24 pm tarafından Admin

» SOR SORUYU
öykü-MEVSİMLİK KÖLELER (4-5-6) EmptySalı Mayıs 29, 2012 12:20 pm tarafından Admin

» ÜSTÜN DÖKMEN DÖKTÜRDÜ
öykü-MEVSİMLİK KÖLELER (4-5-6) EmptyÇarş. Mayıs 16, 2012 11:50 am tarafından Admin

» PARA ZAAFI
öykü-MEVSİMLİK KÖLELER (4-5-6) EmptyPtsi Mayıs 14, 2012 5:50 pm tarafından Admin

» KUL HAKKI
öykü-MEVSİMLİK KÖLELER (4-5-6) EmptyPerş. Mayıs 10, 2012 2:49 pm tarafından Admin

» DECCAL CENNETİNİ İSTEMİYORUM
öykü-MEVSİMLİK KÖLELER (4-5-6) EmptyCuma Mayıs 04, 2012 2:06 pm tarafından Admin

» OKUMAK ÇÖZMEKTİR
öykü-MEVSİMLİK KÖLELER (4-5-6) EmptyPerş. Mayıs 03, 2012 12:34 pm tarafından Admin

Tarıyıcı
 Kapı
 Indeks
 Üye Listesi
 Profil
 SSS
 Arama
Tarıyıcı
 Kapı
 Indeks
 Üye Listesi
 Profil
 SSS
 Arama

öykü-MEVSİMLİK KÖLELER (4-5-6)

Aşağa gitmek

öykü-MEVSİMLİK KÖLELER (4-5-6) Empty öykü-MEVSİMLİK KÖLELER (4-5-6)

Mesaj  Ayhan Sarıkaya Salı Tem. 28, 2009 8:47 pm

MEVSİMLİK KÖLELER(4)



MEVSİMLİK KÖLELER(4)

Mevsimlik köleler
İşçilerden bazıları ,uyanmışlar,yataklarında öylece yatıyorlardı.Kahyanın bağırmasıyla da diğerleri de yerlerinden kalktılar.İvedilikle elbiselerini üzerlerine geçirmişlerdi.Giy
dikleri, yanlarında getirdikleri eski elbiselerdi.Kadınlar,şalvarlarını çekmişler,üzerlerine de buldukları ne varsa; bluz falan giymişlerdi.Saçlarını ise orta yaşın
üzerlerinde olanlar eşarpla normal şekilde örtmüşlerdi. Erkekler ise eski püskü ne varsa üzerlerine takmışlardı. Apar topar kulübeden aşağıya inip tuvaletin önünde sıra
ya geçtiler. Evlerinin önündeki genişçe boşluk olan meydanın bir kenarında sondajla
çıkarılmış olan sudan yüzlerini yıkadılar. Bazıları,yine aval aval etrafa bakmaya başlamışlardı.Az ilerde sessizce duran denizin maviliğine gözleri çarpanlar,şaşkınlık
larını açığa vurmuşlardı: “-Şu deniz mi lan.” “-Vay be.. . Ben, ilk defa görüyorum iyi mi.” “-Neyse gelmişken denizde de çimeriz değil mi” Çoğunluğu denizi ilk defa görü
yorlardı. Doğru düzgün doğduğu yerden bile ayrılmamışlardı,bu zamana kadar.İçlerinde birkaç kişi ya var ya yoktu ki İstanbul’a çalışmaya gitsin.Ancak orada görmüş olabilirlerdi.
Uzunlamasına iki tahtanın yan yana getirilerek oluşturulmuş masanın her iki tarafına oturdular.Oturdukları oturaklar da tahtadan yapılmışlardı.Böylece işçilerin tamamı,yerlerini almışlardı.Kahyanın karısı,hemen yandaki kazandan ikişer kepçe mısır çorbasını sıcak sıcak, tabaklara koydu.Yanında da mısır ekmeği.Şimdilik menü
de bunlar vardı. Kazanda kalan çorbayı, tekrar tabaklara pay etti. Bir taraftan da:”-Hadi sizler karnınızı iyice doyurun ki hemen acık mayınız. Çok çalışacaksınız çünkü…”diyordu.
Çorbadan sonra tekrar kümelendiler.Ayakta dineliyorlardı.Kahya ,bir şeyler anlatmaya çalışıyor,direktifler veriyordu.Önce uzak yerlerdeki fındık bahçelerine
gitmeyi yeğliyordu.Meydanla bitişik olan fındık bahçesinde nasıl fındık toplanacağını
gösteriyordu. Fındık dallarını,orta yerinden tutup aşağıya doğru eğiyor,dalı kolunun altında kıskaca aldıktan sonra diğer eliyle de fındık çotanaklarını koparıyordu.Bu durum,büyük fındık ocakları için söz konusuydu…Normalinde elini uzatıp da kolay yetişebi-
linen dallardaki fındıkların ise daha kolay toplanacağını da gösterdi.
“-İçinizden bazılarınızı çuvalcı,taşıyıcı diye ayırmam lazım.”Kendi evinde hayvanı olan var mı?Yani eşekle ya da atla dağdan odun getirmiş olan yok mu?”
İşçilerin içinden orta yaşlarda birisi, seslendi:
“-Benim atım var.”
“-Hah işte tamam. Seni fındık taşıyıcısı yaptım.Yani sen,bizim topladığımız fındıkları,atlara yükleyeceğiz ve buraya getireceksin.Getirdikten sonra da çuvalların
İçerisindeki fındıkları,meydana sereceksin.Tamam mı.Anladın mı söylediklerimi?”
Çuvalcı olarak görevlendirdiği kişiye de yapacağı iş hakkında açıklamasını yapmıştı.
Fındık ocakları altında sürekli dolaşacak,işçi arkadaşlarının topladığı fındıkları çuvallara boşaltıp belirli yerde istifleyecekti.Taşıyıcı da buradan atlara yükleyip fındık sahibinin evinin önündeki meydana getirmiş olacaktı.
Kahya, işçilere birer peştamal dağıtarak,bellerine sarmasını söyledi.Dallarından koparılan fındıklar,öncelikle peştamallarda birikecekti.sonra tenekler ve ardından çu
vallar.Bu zincirleme düzeni içerisinde işler takip edecekti.
Kahya at sırtında, işçiler de yayan olarak meydandan ayrıldılar.İşçiler,kahyayı takip ediyorlardı…Fındık bahçelerine doğru süratle yürüyorlardı.Bir saate yakın,engebeli
yerlerden ve fındık bahçelerinin yanlarından geçmekte olan patika yollardan yürüdüler.Her taraf fındık bahçesiydi.Başka fındık bahçelerinden sesler geliyordu.Değişik yerlerden gelip de fındık toplayan işçilerin sesiydi bunlar.Arada bir türkü sesleri de kulaklara yankı yapıyordu. “-Yine yeşillendi fındık bahçesi” türküsü havanın boşluğuna yayılıp işçilerin beyinlerinde değişik çağrışımlar yapan ilk nağmelerdi…
Nihayet,geldiler.Kahya:”-İşte bu bahçeden başlayacağız.Herkes ikişerli olarak fındık ocaklarının başına geçsin bakalım.İşçiler söyleneni yaptılar.Herkes rast gele kendi aralarında seçim yapmaksızın ocakların başlarına ikişerli olarak geçtiler.Dalları eğip ilk kez fındıklara ellerini uzatıyorlardı…


Ayhan Sarıkaya

(devam edecek)

MEVSİMLİK KÖLELER(5)


MEVSİMLİK KÖLELER(5)

Fındıklara uzanan eller,nihayet iş başı yapmışlardı.Şimdi hiç durmayan devinimle görevlerini
layıkıyla yerine getirmeye çalışıyorlardı.İşçilerden bazıları,toplayamadıkları fındıkları,dalları
aşağıya bel hizasına kadar eğmek suretiyle toplamaya çalışıyorlardı.Bu durum daha ziyade be
den gücü gerektirdiğinden, kadın işçiler arasında fazlasıyla sorun yaratmaktaydı.Kısa boylu olanların bu konuda işi oldukça zor görünüyordu.İllaki yardım edecek birileri olmalıydı.On beş yaşın altında dört kız işçinin boyları kısa olduğundan sorun burada odaklanıyordu.Çocuklardan ikisinin yanlarındaki anneleri,kendilerine yardım ettikleri için
onların işi hafiflemiş gözüküyordu.Diğer ikisinin yanına da uzun boylu olanlar verilmişti.Kahya baştan tedbirini almıştı zaten.Boyları kısa olanlardan birisi,kendisinden üç yaş büyük olan Elmas’ın yanına verilmişti.Elmas,çalışırken kızın yetişemediği dalları aşağıya
eğiyor,ona yardım ediyordu.Böylece işi idare ediyordu.Elmas da güzel bir kız sayılırdı.Aslın-
da Onun göbek adı :Kader’di.Niksar’da mahalle arkadaşlarının tamamı O’na Kader derlerdi.
Bir şey olsa,Kader aşağıya,Kader yukarıya…Yalnız Kader’in kadersizliği daha doğuştan alnı-
na yazılmış gibiydi.Bir yaşındayken annesini,birden bire kalp rahatsızlığından kaybedince,
iki yıl baba annesinin himayesine girmişBir sürü uğraşlardan sonra babası,kocası ölmüş dul bir kadınla evlenince ömrü,analık elinde geçmişti.Analığı da huysuz çıkınca bu yaşına kadarki yaşantısı tatsız tuzsuz geçmişti.Çektiği çilelere karşılık komşuları,”Kader” diye seslenmeye
başlamışlar,o zamandan bu zamana kadar da Kader ismi benliğine iyice sinmişti.Sadece oku-
la gittiğinde resmi kağıtlara gerçek adı Elmas işlenmişti . Hepsi o kadar.On yedisine yeni girmişti Boyu,bir altmış beşin üzerinde ancak gösteriyordu.Normalin üzerinde sayılırdı,bir
genç kız olarak. Saçları hafif kumralı andırıyor,yay gibi her iki tarafa doğru uzanan hilal kaş-
ları, karşısındaki bir erkeği rahatlıkla sarsabiliyordu. Gözlerinin siyahlığının derinliği, bakışları
na ayrı bir manidarlık kazandırıyordu…Burnu hafiften sivriydi.Babasının burnu gibi.Kendisine biraz çirkinlik yansıtıyordu.Bu çirkinliğini;etli kelebek dudaklar,adeta silip atıyordu sanki.

Fındık ocakları,sekiz-on daldan oluşuyordu.Bazı ocaklardaki fındık dalları,havanın boşluğunda birbirlerine yakınlaşıyordu.İşçiler topladıkları fındıkları,bellerine sardıkları ve
torba olarak kullandıkları peştemallerin içerisine dolduruyorlar oradan da yanlarında beklettikleri tenekelere aktarıyorlardı…

Çuvalcı, yıldırım hızıyla ocakların arasında koşuşturmaktaydı.Fındık ocaklarından;
“çuvalcı…çuvalcı “ diye bağırmalar artıkça O, hızını daha da artırıyordu.
“-Geldim…geldim….şimdi oradayım..”Gittiği ocaklarda dolu tenekeleri ani bir refleksle
alıyor,belli bir merkezde bekleyen çuvallara aktarıyordu.Sonra yine gerisin geriye gelerek aynı ocağa boş tenekeleri bırakıyordu.Çuvalcı,iki üç sat geçtikten sonra kendi görevinin zor-
luğunu yavaş yavaş bacaklarında hissetmeye başlamıştı.Çuvalcıya dur durak yoktu.Za
manı boşa harcamaması gerekiyordu çünkü...Biraz falso verse,işler aksayabilirdi.Tenekeler,dolu olarak beklemeyecekti,ocakların dibinde.Dolu olarak beklemesi demek işçilerin işi aksatacağının göstergesi olacaktı.

Kahya,çuvalcının görevinin zorluğunu bildiğinden O’nun ruhunu daha ilk günden ok-
şamaya başlamıştı.Aslında işçilerle senli benli olmaktan hiç hoşlanmazdı.Ama adamına göre
de şerbet vermeyi severdi..
Kahya,yavaş yavaş işçiler arasında dolaşmaya başlamış,ocakları göz altından kontrol ediyordu.Bu durumla işe ne kadar titiz olduğunu işçilere yansıtmaya çalışıyordu. İlk zamanlar
böyle intibalar yaratmayı her zaman uygun buluyordu.Kahya da kendi görevinin aşığıydı doğ
rusu.Bunu Çaltı beye hissettirdiğinden.göze girmişti.İşine ne kadar önem verir,işler ne kadar
hızlı giderse bu durum karşısında Çaltı bey tarafından sonradan mükafatlandıracağı anlamını
taşıyordu.

Veli,iki atla fındık bahçesine öğle yemeklerini getirdi.
Kahya,düdüğünü çalıp bağırmaya başladı: “-öğle yemeği…öğle yemeği…işe paydos..
İşçiler,bu tatlı çağrışım karşısında sesin geldiği tarafa doğru yönelmeye başladılar..



Ayhansarıkaya

( Devam edecek)

MEVSİMLİK KÖLELER (6)


MEVSİMLİK KÖLELER (6)

Fındık ocakları arasındaki geniş bir boşluğa onarlı kümeler halinde yere serili bir bezin üzerine oturdular.Her kümenin ortasına serilen bezin üzerine de aleminyum tencere konmuş,içindeki yemek kendisini kaşıklayacağı işçileri bekliyordu.Tencerenin etrafındakilerden bazıları “bismillah” diyerek hep birlikte tencereye yumuldular.Hem yorgun
dular hem de acıkmışlardı.Tencerenin içindeki yemek,çoğunun damak tadına uymasa da baş-
ka alternatifleri yoktu.Ellerindeki kaşıkların,tencereden başka yere gidecek şansı yoktu çünkü.
Kaşıkların devinimi,ağızları ile tencere arasında hızlanmıştı.Sonra menünün ikinci yemeğine
yumuldular.Yardımcı olarak da lahana turşusu vardı.Turşu,ağızlarının içerisinde buruk bir şekilde sağa sola yuvarlandıktan sonra midelerinin derinliklerine gönderirlerken dudaklarının
kamaştıklarını hissediyorlardı.

İlyas’ın yanında oturan,makarna ağzında konuşuyor,arada bir makarnalar ağzından dışarıya sıçrıyordu.
“-Bu nasıl makarna, abi ya.Bana çok tatlı geldi.”
İlyas, daha önceki yıllarda da fındık işçiliği yaptığı için makarnanın tadına aşinalığı vardı

“-Buna şekerli makarna derler.”
“-Nasıl yani?”
“-Nasıl olacak bildiğimiz şekeri karıştırmışlar.Karadenizde genelde fındık işçilerine hep böyle şekerli makarna verirler.Çalışan işçilerin enerjiye ihtiyaçları var ya.Belki böyle düşünmüş olabilirler…”

Tükrük bezelerinin salgısını artırmak için bidonların içerisinde getirilen sudan kana kana içtiler.

On beş dakika içinde öğle menüsünün yerinde yeller esiyordu.Yer sofrasından kalktılar.Bazıları,fındık ağaçlarının aralarında yatıp uzandılar.Bazıları da yanındakiyle sohbete dalmışlardı.

Tuvalet ihtiyacını gidermek için ağaçların arasına gidenler,iyice gözden kayboldular…
Bir saatlik paydosun tadını çıkaracaklardı.Sigara içmek isteyenler kalabalıktan uzaklaşıp kendilerine göre bir yer seçtiler.Orada kıvrılıp, sigaralarının dumanını havaya doğru üflüyorlardı.İlyas’ın daha ilk günden sigaraya karşı koymuş olduğu tepki burada da etkisini göstermişe benziyordu...

İşçilerin yüzlerinde,henüz yarım gün geçmesine rağmen, yorgunluk alametleri belirmişti.Yol yorgunluğu ve ortam değişikliklerindeki tedirginliği henüz üzerlerinden atamamışlardı.İlk anlarda işe konsantire olamamışlardı.Bu ,çalışmalarındaki acemiliklerinden belliydi.İşe başlarlarken kendilerini gereksiz yere sıkmışlardı.Rahat olamamışlar haliyle de sinirleri gerilmişti. Zaman geçtikçe eller,çotanakları daha güçlüce kavramaya ,peştamaller daha hızlı dolmaya başlamıştı.

İlyas’ın yanındaki orta yaşlarda gösteren işçi,
“-Ya arkadaş,daha ilk anlar zorlandım desem yalan olmaz.Her işin bir acemiliği var.Eğer böyle giderse bu işin altından kalkamayacağımı sanmıştım.”
İlyas,
“-İlk günler hep böyle olur abi. İnsanın içine bir bıkkınlık çöker.Neyse birkaç gün sonra her şey yoluna girer.Merak etmeyin.”
İlyas’ın yanındaki işçi,Niksar’da kahvelerin birinde garsonluk yapıyordu.Fındık işçileri toplanıldığını duyunca kahyaya kendi ismini de yazdırmış bir değişiklik olsun diye gelmişti. Fındık toplamayı daha ilk günden yadırgamışa benziyordu.

İlyas,arkadaşının düşüncelerini sezinlemişti.Onun garsonluk yaptığını Niksar’dan biliyordu.

“-Abi,fındık toplama kahvecilik yapmaya benzemiyor değil mi”
“-He ya,arkadaş.Hiç benzemiyo”

Kader,oturduğu yerde ayaklarını uzatmış,sırtını da kalın bir dala yaslamış,beraber çalıştığı kızla derin bir sohbete dalmıştı.Sohbetlerine ara verdikçe kendi kendine bir şeyler mırıldanıyordu.Sanki türkü söyler gibi.Aslında Kader’in kadersizliği midir nedir,sesi de yanıktı hani..

Radyodan dinlediği türkülere karşı içi kıpır kıpır olurdu.O hep teselliyi türkülerde bulmuş,yalnızlığını onlarla paylaşmıştı.

“Atçı”,boş yemek tencerelerini çuvallara doldurmuş,atların ikisine de fındık dolu çuvalları,yükleyerek fındık bahçelerin arasından ,çılga yollardan Çaltı beyin evine doğru yollanmıştı
Bu,dördüncü seferiydi.Getirdiği çuvalları,evin önündeki meydana serili olan brandanın üzerine yayıyordu…Böylece çotanakların güneşte kuruması ve çotanaklardan fındıkların çıkması kolaylaşacaktı.

İşçiler,öğleden sonra aynı çalışma temposuyla fındık toplamaya devam ettiler.
Güneş,tepelerden aheste aheste süzülerek ufkun kızıllığında ertesi günü tekrar doğmak üzere kayboldu...

Kahya,düdüğünü son nefesine kadar öttürmeye çalışıyordu:
“-Haydi iş bırakılacak…paydos…paydos…eve döneceğiz…”


Ayhan Sarıkaya

(devam edecek)


Ayhan Sarıkaya

Mesaj Sayısı : 207
Kayıt tarihi : 24/07/09

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön

- Similar topics

 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz