Ugur Ozaltin Makaleleri
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
Arama
 
 

Sonuç :
 


Rechercher çıkıntı araştırma

Arama
 
 

Sonuç :
 


Rechercher çıkıntı araştırma

En son konular
» BAYRAMINIZ KUTLU OLSUN
ÖLÜMÜNE AŞK 20-21 EmptyPaz Ağus. 19, 2012 2:17 pm tarafından Admin

» NEDEN ÇOK ÜZGÜNÜM
ÖLÜMÜNE AŞK 20-21 EmptyPerş. Haz. 07, 2012 4:17 pm tarafından Admin

» KATİLLİK NERDE BAŞLAR
ÖLÜMÜNE AŞK 20-21 EmptyPtsi Haz. 04, 2012 4:24 pm tarafından Admin

» SOR SORUYU
ÖLÜMÜNE AŞK 20-21 EmptySalı Mayıs 29, 2012 12:20 pm tarafından Admin

» ÜSTÜN DÖKMEN DÖKTÜRDÜ
ÖLÜMÜNE AŞK 20-21 EmptyÇarş. Mayıs 16, 2012 11:50 am tarafından Admin

» PARA ZAAFI
ÖLÜMÜNE AŞK 20-21 EmptyPtsi Mayıs 14, 2012 5:50 pm tarafından Admin

» KUL HAKKI
ÖLÜMÜNE AŞK 20-21 EmptyPerş. Mayıs 10, 2012 2:49 pm tarafından Admin

» DECCAL CENNETİNİ İSTEMİYORUM
ÖLÜMÜNE AŞK 20-21 EmptyCuma Mayıs 04, 2012 2:06 pm tarafından Admin

» OKUMAK ÇÖZMEKTİR
ÖLÜMÜNE AŞK 20-21 EmptyPerş. Mayıs 03, 2012 12:34 pm tarafından Admin

En son konular
» BAYRAMINIZ KUTLU OLSUN
ÖLÜMÜNE AŞK 20-21 EmptyPaz Ağus. 19, 2012 2:17 pm tarafından Admin

» NEDEN ÇOK ÜZGÜNÜM
ÖLÜMÜNE AŞK 20-21 EmptyPerş. Haz. 07, 2012 4:17 pm tarafından Admin

» KATİLLİK NERDE BAŞLAR
ÖLÜMÜNE AŞK 20-21 EmptyPtsi Haz. 04, 2012 4:24 pm tarafından Admin

» SOR SORUYU
ÖLÜMÜNE AŞK 20-21 EmptySalı Mayıs 29, 2012 12:20 pm tarafından Admin

» ÜSTÜN DÖKMEN DÖKTÜRDÜ
ÖLÜMÜNE AŞK 20-21 EmptyÇarş. Mayıs 16, 2012 11:50 am tarafından Admin

» PARA ZAAFI
ÖLÜMÜNE AŞK 20-21 EmptyPtsi Mayıs 14, 2012 5:50 pm tarafından Admin

» KUL HAKKI
ÖLÜMÜNE AŞK 20-21 EmptyPerş. Mayıs 10, 2012 2:49 pm tarafından Admin

» DECCAL CENNETİNİ İSTEMİYORUM
ÖLÜMÜNE AŞK 20-21 EmptyCuma Mayıs 04, 2012 2:06 pm tarafından Admin

» OKUMAK ÇÖZMEKTİR
ÖLÜMÜNE AŞK 20-21 EmptyPerş. Mayıs 03, 2012 12:34 pm tarafından Admin

Tarıyıcı
 Kapı
 Indeks
 Üye Listesi
 Profil
 SSS
 Arama
Tarıyıcı
 Kapı
 Indeks
 Üye Listesi
 Profil
 SSS
 Arama

ÖLÜMÜNE AŞK 20-21

Aşağa gitmek

ÖLÜMÜNE AŞK 20-21 Empty ÖLÜMÜNE AŞK 20-21

Mesaj  Nermin KAÇAR Paz Ekim 04, 2009 5:30 pm

Gelin- kaynana üst kata söylenerek çıktılar. Misafirler için ayrılmış odaya girdiler. Yorgan ve yatakların bulunduğu bölümden yatakları çıkararak odayı hazırladılar. Osman’ ın karısı Hatice, kocasının fazla bir bilgi vermemesinden huzursuz olmuştu.

“Ana! Osman sana bir şey anlattı mı ? Kim bunlar. Neden bizde kalacaklar. Anlamadım ben bu işten doğrusu. Hayır! Bilgimiz olsa.!Başımız derde girmesin. Bu zaman da herkese güvenilmiyor ki. Hırlı mıdır? Hırsız mıdır? Elin yabancılarıyla, aynı evde. Olacak şey değil Osman’ ın yaptığı vallahi. “

“Haklısın kızım da ne yapacağız. Vardır Osman’ ın bir bildiği. Gördün mü bizi nasıl payladı. Yüzünüz gülsün diyor. Boş ver bir gelsinler bakalım. Duruma göre ya Osman ile konuşuruz. Ya da açıklama yapar. Dedi ya ben anlatacağım size diye. “

“Tamam Ana, birden huzursuz oldum işte. Yoksa, bilirsin ben severim misafiri. Ne olacak tencere kaynıyor nasıl olsa, onlara da çıkar yemek bize de. Başımız belaya girer diye korktum.”

“Biz yine görevimizi yapalım da. İnşallah kötü bir şey çıkmaz içinden.”
Yatakları hazırladıktan sonra alt kata indiler.

Zehra, hazırlıklarını tamamlamış, çocukları ile birlikte gelecek olan kişiyi beklemeye başladı. Bir taraftan da Hamza’ yı merak ediyordu. Fazla bir şey anlatmamıştı telefonda. Dakikalar uzadıkça saate dönüşüyordu. Tam o sırada, kapı çalındı. Yavaşça yerinden kalktı ve kapıya yöneldi. Perdenin arkasından, açtığı dış kapının lambasının ışığında, kapıda bekleyen bir adam vardı. İçeriden ,

“Kim o ! “

"Ben Hasan! Osman Ağabey gönderdi beni. Hamza Ağabey ile görüşmüşsünüz telefonda. Sizi almaya geldim. “

Zehra, çocuklarını yanına çağırarak, evin yanan ışıklarını kapattı ve anahtarını da alarak dışarıya çıktı. Dışarıdaki araca binerek, yukarı köye gitmek üzere yola çıktılar.”
İki köy arasındaki mesafe az olduğu için on beş dakikada Osman’ ın evinin önüne gelmişlerdi. Araç durunca, Zehra ve çocuklar tedirginlik içinde aşağıya indiler. Bahçe kapısından girerek merdivenleri çıktılar ve Hasan kapıyı çaldı. Kapının çalındığını duyan Osman, kapıyı açmak için kapıya yöneldi. Hamza ise heyecanlanmış ve gözlerini kapıya dikmiş ve merakla kimin geldiğine bakıyordu.

Osman önde, misafirler arkada odaya girdiler. İçeri girdiklerinde Hamza’ yı gören çocukları ve Zehra’ nın gözleri sevinçten parlamaya başlamıştı. Çocuklar,babalarını görür görmez sevinçle babalarının yanına koştular. Zehra biraz geride kalarak, utangaç tavırlarla,

“Hoş gelmişsen bey ! “

Diyebildi. Onların geleneklerine göre toplum içinde, eşiyle çok fazla konuşulmaz ve duyguları gösterilmezdi. Karı koca sadece odalarında gösterirlerdi duygularını. Hâlbuki ne kadar isterdi şimdi çocuklarının atıldığı gibi kocasının boynuna atılmayı. Onu sımsıkı kucaklamayı. İçinden “ Neyse erim geldi ya, sağ salim. Şükür buna da “ dedi ve göz ucuyla kaçamak bakışlarla baktı ona.

Ağa ise düğün gecesinde madara olmasını hala unutamıyor ve aklına geldikçe, dişlerinin arasından ıslık gibi çıkan kötü kelimeleri sıralıyordu. Hiç oturmuyor, oda da bir baştan bir başa delirmiş gibi gezinip duruyordu. Bir taraftan da Ahmet astsubaydan öcünü nasıl alacağının hesabını yapıyordu. Sonra ani bir kararla, telefonun yanına gitti. Telefon rehberini eline aldı ve sayfaları hızlı ve sinirli bir şekilde çevirdi. Aradığı sayfadaki numarayı bulunca da numarayı çevirdi ve açılmasını beklemeye başladı. Telefon açıldığında ise ,

“ Alo ! Ben Salim Ağa! Nasılsın Kurban. Sağlığına duacıyım. Sana bir işim düştü yine. Sorma kurban. Bir kendini bilmez çıktı karşıma. Terbiyesiz birisi. Çok canımı sıkıyor. Bir kurşuna bakıyor ama onca sene yatmama sebep olacak damda. Karakolda bir astsubay var. Pırpırına bakmadan bana dikleniyor. Kendi kendine töreyi değiştirmeye kalkıyor. İki gün sonra halk galeyana gelirse hiç şaşma. Önce benim aşiret, sonra sizin aşiret, sonra başkası derken kökümüz kazınacak. Ne sözümüz dinlenecek, ne de saygı göreceğiz. Bu işin sonu kötü kurban. Bataklığı kurutmak lazım. Sivrisineği öldürmekle baş olmaz. Anladın mı beni kurban. Dün de aşireti hiçe saydı. Kaçan bir kızla, oğlanın düğününü yaptı. Orada haddini bildirecektim ama ahalinin önünde olmazdı. Bu işi hallet. Nasıl yaparsın bilmem ama buradan nereye gönderirsen gönder. Gözüm görmesin. “

Telefonu kapattıktan sonra keyfi yerine geldi. Yüzünde pis bir gülümseme belirdi ve hemen kapının dışında olan adamına seslendi.

“ Hüso! Gel buraya! “

“Buyur Ağam!”

“Bana, bol köpüklü bir şekerli kahve yaptır hemen. “

Dedikten sonra, televizyon sehpasının altındaki Kasetçalara yörenin ünlülerine ait bir kaset takarak zevkle dinlemeye başladı. O sırada gelen kahvesini höpürdeterek zevkle içmeye başladı.

O sırada cep telefonu çaldı. Söylenerek telefonu açtı. Açar açmaz da yüzünün ifadesi birden değişti. Suratı kızgınlıktan kıpkırmızı oldu ve ağzından köpükler saçarak, karşısındaki kişiye bağırmaya başladı.

“ Nasıl adamlarsınız siz be. Allah kahretsin sizi. Beceriksizler. Elinize, yüzünüze bulaştırıyorsunuz her işi. Çabuk halledin. Sizin batırdığınız işlerle de mi uğraşacağım ben.?Eğer sizin hatanızdan başım belaya girerse, kaçacak delik arayın. Beni bilgilendirin!”
Dedikten sonra, yeni aldığı telefonu da fırlatarak param parça etti.

“Ya nedir bu terslikler anlamadım. Bir işin de düzgün gitsin Salim ! “

Dedi kendi kendine.

O gece, çocuklar uyuduktan sonra Zehra ile Hamza aradan geçen zamanda geçen olayları anlattılar birbirlerine. Uykuları gelince de sarılarak uyudular birbirlerine. Hamza, karısının kokusunu bile özlemiş, durmadan içine çekiyordu.
Ertesi sabah kalktılar ve giyindiler. Alt kata indiklerinde ise sofra hazırlanmış ve kahvaltı için konukların gelmesi bekleniyordu. Güzel bir kahvaltının ardından Osman,

“Haydi, Hamza, biz gidelim artık. Olmaz mı? “

“Ben hazırım Osman. Yalnız o dediğin konuyu hallettin mi ?Bir de hanımla o konuyu konuşamadım. Hemen konuşayım. Çıkarız. “

Diyerek, karısını ve çocuklarını gözleriyle işaret etti.

“Tamam, o mesele. Ben halledeceğim. Sen merak etme.”
Hamza, Zehra’ ya işaret etti yukarı gelmesi için. Şaşkınlıkla yerinden kalktı Zehra. Çocuklar da arkalarından gitmek isteyince Osman onlara engel oldu ve,

Çocuklar! Haydi, size çizgi film açalım. Şimdi gelecekler. “

Çizgi filmi seyretmeye dalan çocuklar, kahkalarla gülmeye başlamışlardı bile.

Merak ve endişeyle baktı kocasına Zehra. Hamza, konuşmak istiyor ama söze nereden başlayacağını bilemiyor ve suskunluğu devam ediyordu. En sonunda,
“Zehra! Ben bugün teslim olacağım. Benim yokluğumda, size Osman sahip çıkacak. Kudret ağa iş verecek sana. Ben damdan çıkınca da İstanbul’ da iş bulacaklar bana. Derlenip, toparlanıp gideceğiz buralardan. Ama o Salim Ağanın defterini düreceğim. Madem bize sahip çıkmadı. O da cezasını çekecek. En çok ta beni üzen şey, bana söz vermişti. Ailene gelene kadar yardım ederim diye. Haydi ben şimdi gidiyorum. Çocuklara üzüntünü belli etme. Üzülmesinler. İyi bir baba olamadım ben onlara. Ama söz veriyorum. Şu sıkıntılarım bitsin. Sizi bir daha üzmeyeceğim. Sen benim her şeyimsin. Çok değerlisin. Seni hiç üzmeyeceğim. Tamam mı Zehra.? “

Zehra, ağlayarak sessizce,

“Tamam. Güle güle git ve salimen dön gel. Allah yardımcın olsun bey “

Dedikten sonra, geldiğinde yapamadığını yaptı ve sıkıca sarıldı kocasının boynuna. Zor ayrılabildi Hamza. Arkasına bile bakmadan alt kata indi ve film seyretmekte olan çocuklarına hüzün dolu gözlerle son bir kez daha baktıktan sonra hızlı adımlarla dışarıya çıktı. Osman da arkasından çıktı ve dışarıda beklemekte olan Hasan’ in kullandığı araca bindiler. Gözleri üst katta bulunan pencereye takıldı Hamza’ nin. Perdenin arkasından bakıyor olmalı dedi içinden.

Halil’ in annesini aramasından sonra Halil’ in ailesini bir endişe kaplamıştı. Oturdukları yerden yüzlerce kilometre ötede bir kızla evlenmek istiyordu Halil. Kabul etmişlerdi ama ya kızın ailesi kabul edecek miydi acaba?

Halil’ in annesi çok dükündü oğluna. Her isteğini yapmaya çalışır ve onun üzülmesini asla istemezdi. Yine öyle olsun istiyor fakat önsezileri ona bu işin üzüntüyle sonuçlanacağını söylüyordu. Daha da huzursuz oluyordu o zamanlar.

Bu düşüncelerle boğuştuğu anlarda ise kocasını bıktırıyordu davranışlarıyla. Ona kaprisler yapıyor, ne olduğunu sorunca da endişelerini anlatıyordu ona. Dinledikten sonra onu rahatlatacak sözler duyunca, endişesi bir anda siliniyor ve tekrar eski haline dönüyordu. Onlar, uzun yıllardır süren evliliklerinde, hem eş, hem de en yakın arkadaş olmuşlardı. Birbirlerine her konuda destek olmuşlar ve bu zamana gelmişlerdi. Kocası Hidayet Bey, İlkokul öğretmeniydi. Çok aydın, aydın olmasının yanında, gelenek ve göreneklerine de bağlı bir yapısı vardı.

Uzun yıllar süren görevinin ardından emekli olmuş ve doğduğu şehire yerleşmişti. Görevi sırasında, çalıştığı köylerde insanlara her konuda yol göstermiş ve ülkeye faydalı insanlar yetiştirmişti. Çoğu öğrencisi başarılı bir şekilde önemli görevlere yükselmişler, öğretmenlerini unutmamış ve devamlı ararlardı. Özverili çalışmasının karşılığını, maddi olmasa da manevi yönden alıyordu Hidayet öğretmen. Müjde hanım ise liseyi bitirdikten sonra Hidayet Bey ile evlenince iş yaşamına atılma gereği duymamış, sonra ki yıllarda ise çocuklarının doğmasıyla çalışma isteği onların varlığıyla son bulmuştu. Onun için sadece çocukları ve eşinin rahatları ön plana çıkmıştı. Sıradan bir yaşamın içinde, hayatın olağan telaşeler ona yetmişti bugüne kadar. Aradan geçen yıllara dönüp baktığında ise elinde ona kalan sadece çocuklarını görüyordu.

Kızını evlendirmiş ve torun sahibi olmuştu. Mutlu süren bir evliliği vardı kızının. Onları mutlu gördükçe daha da mutlu hissediyordu kendini. Her anne gibi endişeler duymuştu onu istemeye gelenler olduğunda. Onu gelinlikler içinde gördüğünde ise hıçkırıklarını tutamamış, ağlayarak onu sıkıca kucaklamıştı. Dualar ile evinden uğurlamıştı kendi evine. Bir ömür sürmesini dileyerek evliliğinin. Allah ta dualarını kabul etmiş olmalıydı ki şimdilik bir sorun görmüyordu kızının yuvasında. Aynı duayı oğlu Halil için etmeye başlamıştı şimdi ana yüreği. Bazen içinden “Acaba çok mu büyütüyorum olayları kafamda “ Diye düşündüğü de oluyordu. Sonra da “ Aman! Kader de ne olursa onu görürüz” Deyip başka uğraşlar bulmaya çalışıyordu.

Oğlu askere gittiğinden bu yana uykuları da düzensiz olmuştu. Her şehit haberinde yıkılıyor ve içini korku sarıyordu. Geceleri her telefonun çalışında, yüreği ağzına geliyor ve kötü düşünceleri kafasından atmaya çalışıyordu. O zamanlar da beti benzi atarak gözlerini kapatıyor ve dualar ediyordu içinden. Hem kendi oğlu için hem de bütün annelerin evlatları için. Halil’ in askerliğinin bitmesine çok az bir zaman kalmış ve daha rahat hissetmeye başlamıştı. Ki bu mesele ortaya çıkana kadar.

Oğluna “ Evet arkandayız" demişti. Demesine demişti ama başka verecek cevabı olmadığı için öyle söylemişti. Oğlu askerdi ve onun vereceği cevap ve içinde bulunduğu ruh haliyle alacağı cevap daha çok bunalıma sokacaktı. Törenin ne gibi yükümlülükleri olduğu hakkında çok bir bilgisi olmasa da bildiği kadarıyla katı kurallarının olduğunu biliyor ve bu yüzden endişeleniyordu aslında. Yoksa Halil’ in kalbini hoplatacak kızı severek kabul ederdi.

Tüm bu kuruntularının kafasında dans ettiği bir anda Hidayet Bey’ e bu konuyu açtı.

“Hidayet Bey! Ne olacak bizim oğlanın bu durumu. Sıkıntıda olmasaydı kesinlikle telefonda bana böyle bir şeyi anlatmaz, gelince ufaktan açardı meseleyi. Gerçekten çok seviyor galiba. Fakat benim endişelerim var. Kaç gündür düşünüyorum. Ne yapabiliriz diye. Ama haydi farz edelim ki gittik yanına. Askerliği bitmedi. Gitsek orada nerede kalacağız. Bu düşüncelerle boğuşuyorum o telefondan bu yana. Ohhhh! Sen rahatsın. Ne gamsız adamsın yahu. Şaşıyorum sana. Ben anne isem sen de babasın. Hiç düşündüğün oluyor mu ? Ne yapacağız bu konuda? “

“Müjde Hanım ! Düşünmez olur muyum? Ben taş kalpli miyim . Kaç yıllık kocanı tanımıyor gibi konuşuyorsun. Elbette düşünüyorum. Ama şu anda elimizden gelen hiçbir şey yok. Halil’ in teskeresine az kaldı. Bir gelsin. Askerliği bitsin. Gelince bir enine boyuna konuşur ve meseleyi irdeleriz. Sonra da hep beraber tekrar gider Allah’ ın emriyle isteriz. Kızın ailesi de taş kalpli değildir herhalde. Onlar da insan evladı. Elbette kim olursa olsun çocuklarının iyiliğini isteyeceklerdir.Gün ola harman ola. Sen kafamı takma. Nasip ne ise o olur. Haydi ! Müjde Hanım o güzel ellerinden bir kahve içelim karşılıklı.Allah sevenleri kavuşturur merak etme sen. Bak! Beni nasıl kavuşturdu sana.! “

Kocasının, onu rahatlatan konuşmalarından sonra neşe içinde mutfağa gitti ve bol köpüklü kahvelerle odaya geldi. Yüzü gülmeye ve sohbeti sırasında kahkaha atmaya başlamıştı. İçinden de “ Galiba her şeyi zamana bırakmak en doğrusu” diye geçirdi.

Hamza ile Osman, önce karakola giderek Ahmet Astsubay ile görüşmek istediklerini söylediler. İçeri girdiklerinde Ahmet astsubay, daha önce görmediği iki yabancıya meraklı gözlerle baktı. Kapıda bekleyen Osman ve Halil’ e bakarak ,

"Ahmet Astsubay ! "
“Evet !Buyurun ! Benim. “

Ahmet astsubayın gösterdiği yere geçerek oturdular. Osman Hamza’ yı göstererek;

“Komutanım ! Ben yukarı köyden Osman ! Bu arkadaş ta aşağı köyden Hamza. Hamza’ nın size anlatacağı şeyler var. “

Hamza adını duyan Ahmet Astsubayın yüzünde bir rahatlama ifadesi belirdi. Bu uzun süredir soruşturduğu meselenin çözümü demekti.

“ Buyrun sizi dinliyorum Hamza Bey “

Hamza ise söze nereden başlayacağını bilemiyor ve içinde bulunduğu durumun ona ne sonuçlar çıkaracağını bilemediği için de tedirgin oluyordu. Biraz suskunluktan sonra,

“Komutanım ! Ağanın düğünündeki o olayda kurşun benim silahımdan kazayla çıktı ve o çocuğu vurdu. Ama o anda sarhoştum. Her zaman ki gibi havaya ateş etmek istemiştim. Elimden kayınca ateş aldı. Önce ne olduğunu anlamadım. Çocuğu yerde can çekişirken görünce anladım. Kendime geldiğimde ise o korkuyla evime gittim ve burayı terk ettim. Pişman oldum teslim olmadığıma ama gitmiştim bir kere. Vicdanım hiç rahat bırakmadı beni. Osman beni bulunca da onunla geri döndüm. Ve cezamı çekmek üzere teslim oluyorum. Ama kesinlikle kazaydı. İsteyerek karıncayı bile ezemem ben.”

“Anlıyorum. Ama Hamza Bey! Keşke o zaman teslim olsaydın. Neyse önemli olan senin vicdanın sızlayıp gelmiş olman. Şimdi ben senin ifade tutanağını hazırlatacağım. Sonra da mahkemeye sevk ederiz. Bu arada, senin yüzünden Ökkeş’ in oğlu Abdullah’ ın da başı yanıyordu. İhbar telefonu geldi bana. Onun vurduğunu söyledi birisi. Bak iftiraymış. “

Hamza, bakışlarını yere indirerek uzun bir süre suskun kaldı. Sonra Ahmet’e dönerek ;

“Komutanım! Sadece söyleyeceklerim bu kadar değil! Ayrıca Salim Ağa hakkında yapacağım ihbarlar var. Salim Ağanın ipliğini pazara çıkaracağım. Sonra yanında kimse kalmayacak. Kimse yüzüne bakmayacak. Benim anlatacaklarımdan ve sizin yapacağınız baskınlardan sonra hapishanenin parmaklıkları arasından bakacak. Her şeyi biliyorum ben. Kaç yıllık adamıydım. Her açığını biliyorum. Ama itirafçıların yararlandığı ceza indiriminden faydalanmak istiyorum. Kinim olduğu için yapmıyorum bunu. Bundan sonra, yani cezamı çekip çıktığımda, hayatıma tertemiz bir sayfa ile başlamak istiyorum. Benim size vereceğim belgelerden yola çıkarak sizin onu cezaevine göndermeniz çok kolay olacak. “

Diyerek, kuşağının altına gizlemiş olduğu evrakları çıkardı ve astsubaya uzattı. Ahmet’ in gözleri sevinçle parladı. Telefona sarıldı ve santrali aradı. Er’ e

“Asker ! İfade alacağım. Bir yazıcı odama gelsin’ “
Dedikten sonra telefonu kapattı. Biraz bekledikten sonra yazıcının gelmesiyle ifadenin alınacağı odaya geçtiler.

Salim Ağa’nın telefonundan sonra telefonda konuştuğu kişi uzunca bir süre konuştukları şeyler hakkında düşünmüş ve ağanın söylediklerinin kendi çıkarlarını da etkilediğine karar vererek konuyla ilgili girişimlerde bulunmak için telefona sarıldı. Karakolu arayarak ,

“Alo ! Bana karakol komutanını bağla! “

Erin telefondaki kişiye

“İsminizi alabilir miyim efendim. Komutanıma isminizi de vermem gerekiyor.”

Demesiyle çok sinirlendi ve ;

“Asker! Ben ....... Bakanlığından arıyorum. Hemen bağla telefonu ! “

Asker , hemen komutanının odasını aradı ve kısaca durumu anlattı. Komutanın “ bağla” demesiyle telefonu bağladı.

“ Efendim ! Ben karakol Komutanı Hasan ! “

Konuşma sırasında komutanın yüzü allak bullak oldu. Konuşmaya fırsat bile bulamıyor, konuşması karşısındaki tarafından kesiliyordu. En sonun da çaresizce ;

“ Peki efendim. Durumu inceleteceğim. Ona göre karar vereceğim. “

Dedikten sonra telefonu sinirli bir şekilde kapattı. Ahmet astsubay ile söylediği şeylere inanmıyordu. Ahmet Astsubay ile buraya geldiğinden bu yana uyum içinde çalışmışlardı. Onun kendisine hiç bir saygısızlığı olmamış ve halk ile de çok uyum içinde çalışmıştı. Şimdi ise bir emirle karşı karşıya kalmıştı. Hem de etkili bir yerden gelen bir emirdi. Vicdanı bu emre itaatsizlik göstermek istiyor fakat bunu önlemeye gücü yetmeyeceği için de ister istemez kabul etmek zorunda kalacaktı büyük bir ihtimal ile.

Hayatında ilk defa yapacaktı böyle bir şeyi. Bu olaydan Ahmet’ in de haberi olması gerektiğini düşündü ve Ahmet astsubayı aradı. Odası cevap vermeyince muhabereyi aradı. Telefonu açan ere

“Ahmet astsubay nerede biliyor musun “

“Komutanım! Komutanım ifade alıyor. “

Demesiyle, telefonu kapattı ve odasından çıkarak, oldukları odaya gitti. İçeri girdiğinde Ahmet astsubayı ifade alırken buldu.

" Komutanım! Kolay gelsin.! İşiniz bitince odama gelebilir misiniz.?

"Emredersiniz komutanım. Az kaldı zaten. Bitmek üzere."


DEVAM EDECEK !

Nermin KAÇAR

Mesaj Sayısı : 26
Kayıt tarihi : 20/07/09
Yaş : 54
Nerden : Bolu

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön

- Similar topics

 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz