Arama
Arama
En son konular
En son konular
SEVGİNİN GÜCÜ İNSANIN OLUMLU YÖNÜDÜR
2 posters
1 sayfadaki 1 sayfası
SEVGİNİN GÜCÜ İNSANIN OLUMLU YÖNÜDÜR
Sevgi öyle güçlü bir kavram ki kelime itibarı ile bile başlı başına insanın içini ısıtmaya ve kalpleri yumuşatmaya yetiyor. Hayatın en güzel tarafı da böyle bir kavramın var olmasıdır ve hayatta herşeyin değeri sevgi ile ölçülebilir. Sevmek ve sevilmekten daha yüce bir değer ve bir duygu yoktur. İnsanlar olarak her davranış biçimi içimizde barındırdığımız sevgimizin eseridir. Yani içimizdeki duyduğumuz sevgi ne kadar yoğunsa ve güçlüyse davranış şeklimiz olması gerektiği değerde olabilmektedir. Ayrıca bu yoğunluk kişiye veya kişiliklere göre ya eksik, ya fazla ya da karmaşıkta olabilir.
Bu kadar önemli olan sevgi duygusunu içimizde gerçek anlamda ne kadar barındırıp, yaşatabiliyoruz? Bu kendimize herzaman sormalıyız. Çevremize, sevdiklerimize sunduğumuz sevgimiz ne kadar sözde, ne kadar özde bakmak gerekiyor.
Günümüzde kişiler arasındaki ilişkiler giderek yalınlaşarak, menfaate dayalı ilişkiler olmaya başladı ki ister istemez insana “nereye gidiyoruz” dedirtiyor. Kimi zaman “dostlar işte görsün” hesabı davranışlara sevgi denilebiliyor. Yapılan bir iyiliğin altında bir çıkarın söz konusu olduğu bir zaman sonra fiili veya sözlü bir şekilde kendini belli etmeye başlıyor. Öyle ki kimi zaman bir kimse bir kimseye beklenmedik yaklaşımlar sergileyince de bu seferde yaklaşılan kimse bu yaklaşımın altında bir nedenin olacağı kuşkusuna kapılabiliyor.
Oysa gerçekçi sevgilerde bu gibi çıkarların olmaması gerekiyor. Elbette ki her zaman insan insana muhtaçtır. Hayatta her şey karşılıklıdır. Ancak yapılan iyiliklerde bir menfaat aramadan içten gelerek yapılmalıdır. Zaten iyilikte bulunulan kişiler gerçekten vefakâr ve nankör değilse gerektiğinde imkânı ölçüsünde yapılanı unutmayacaktır. Yeri geldiğinde kendi üzerine düşeni yapacaktır. İllaki yapılanı hatırlatmaya ve muhatabının gözüne sokarcasına başına kakmaya hiç gerek yoktur. Bu gibi yakışıksız yaklaşımlar sonucunda dost dostu, arkadaş arkadaşı, akraba akrabayı, komşu komşuyu unutarak çevreye olan güvenin kaybolmasına neden olmaktadır. İnsanı insana unutturan bu sevgisizlik dolu ifadeler aynı şekilde doğaya, çevreye ve bütün bir toplum geneline de olumsuz yansımalar yapabiliyor. Örneğin sevgi özünü kaybettikçe toplum insanları en ufak olumsuzluklarda saygısız, umursamaz, önemsemez tavırlar alabiliyorlar. Öyle ki kimi zaman iş kavgaya, gürültüye kadar varabiliyor. Sağduyudan yoksun hoşgörüsüz kişilikler ortaya çıkıyor. Bu olayların sebebi her ne kadar sosyolojik nedenlerden olsa da yine temelinde sevgisizliğin yattığını anlamak hiç zor değildir. Bu olumsuzluklar sevgiyi gerçek manada içine sindirememiş kişiliklere daha çok görülmektedir
Sevginin gerçek manada var olduğu kişiliklerde sağduyu ve hoşgörünün olmaması pek olası değildir. Sevgi bir anlamda kalplerdeki öfkeleri, kinleri örtebilme yeteneğidir. Merhameti, hoşgörüyü ve sakin olmayı başarabilmektir.
Sevgi her yönüyle içten ve samimi olmalıdır. Tanıdığın, değer verdiğin bir insanı iyi gününde olduğu kadar kötü gününde de yalnız bırakmamak gerçek değerlerdendir. Vefakârlık bunu gerektirir. Örneğin kişileri bir hastalığında ziyaret etmek veya bir cemiyetinde bunmak gerektiğinde, o kişinin senin hastalığında ziyaretine veya cemiyetine gelip gelmediğini hesap etmeden içinden gelerek o kişinin yanında olabiliyorsan, işte bu gerçek sevgidir. Bütün insanlar bu bağlamda ne kadar verici olursa karşılığını aynı şekilde alabilir. Yaptığımız her davranış ve tutumu karşılığında ne alacağımızın hesabını yapmadan sadece iyilik etmek adına yapılırsa, gerçek sevgi sunulmuş olur.
Karşılıklı hal hatır sormalar bile bir sevgi ifadesidir. Sevdiklerimizi iyi günde olduğu kadar kötü günlerinde de unutmamak gibi. Giderek günümüzde anne, baba evlatları tarafından unutulmakta, birçoğu huzur evlerine terk edilmektedir. Kimi evlatlarda anne babaları tarafından sokaklara terk etmektedir. Kimi evlatlar evlatlık görevini kimi anne babalar analık babalık görevini hakkıyla yapamıyorlar. Böyle kişilikler sevgiyi özümseyememiş olan kişiliklerdir.
Hatta insanları mevkii ve sınıflandırmalarla toplumda hor görüp koğuculuk gibi tutumlar sergilenebiliyor. İnsanlara konum ve durumlarına göre yaklaşmak veya mesafe koymak gibi yanlış olan bir davranış biçimi olabilir mi? Böyle bir görüşe sahip kişilerin sevgisi ne kadar gerçekçi olabilir. İşte bu gibi olumsuz davranış biçimleri içtenliği körelterek insanları sevgisiz kılmaktadır.
Kişiler olarak ta küçüklükten itibaren ruhları ve gönülleri sevgiyle doyurulmuş bireyler olarak yetiştirilmiş olmak gerekiyor. Sevgiyi gerçek anlamda özümseyerek kişiliklerimizi iyileştirebilirsek etrafımıza olumlu yansıtabiliriz. Öncelikle içimizdeki niyetlerimizi olumlu yönde geliştirmeliyiz. Herkesi ve herşeyi sevebilmeyi öğrenmeliyiz. Olumsuz olaylar karşısında bile sağduyumuzu kaybetmeden herşeyi olağan şekilde ılımlı yönde ele almalıyız. Bütün bu çerçevede herkes kendini, sevgisini sorgularsa sevginin özüne ulaşmayı başarabilir. Sevginin özü insanın olumlu yönüdür. Her insan yaşam boyu bu olumlu yönünü kullanırsa bütün bir toplum düzelir.
EMİNE USTA
www.emineusta.tr.cx.
http://www.yenitirebolu.com/index.php?option=com_content&view=article&id=3623&catid=48&Itemid=1
Bu kadar önemli olan sevgi duygusunu içimizde gerçek anlamda ne kadar barındırıp, yaşatabiliyoruz? Bu kendimize herzaman sormalıyız. Çevremize, sevdiklerimize sunduğumuz sevgimiz ne kadar sözde, ne kadar özde bakmak gerekiyor.
Günümüzde kişiler arasındaki ilişkiler giderek yalınlaşarak, menfaate dayalı ilişkiler olmaya başladı ki ister istemez insana “nereye gidiyoruz” dedirtiyor. Kimi zaman “dostlar işte görsün” hesabı davranışlara sevgi denilebiliyor. Yapılan bir iyiliğin altında bir çıkarın söz konusu olduğu bir zaman sonra fiili veya sözlü bir şekilde kendini belli etmeye başlıyor. Öyle ki kimi zaman bir kimse bir kimseye beklenmedik yaklaşımlar sergileyince de bu seferde yaklaşılan kimse bu yaklaşımın altında bir nedenin olacağı kuşkusuna kapılabiliyor.
Oysa gerçekçi sevgilerde bu gibi çıkarların olmaması gerekiyor. Elbette ki her zaman insan insana muhtaçtır. Hayatta her şey karşılıklıdır. Ancak yapılan iyiliklerde bir menfaat aramadan içten gelerek yapılmalıdır. Zaten iyilikte bulunulan kişiler gerçekten vefakâr ve nankör değilse gerektiğinde imkânı ölçüsünde yapılanı unutmayacaktır. Yeri geldiğinde kendi üzerine düşeni yapacaktır. İllaki yapılanı hatırlatmaya ve muhatabının gözüne sokarcasına başına kakmaya hiç gerek yoktur. Bu gibi yakışıksız yaklaşımlar sonucunda dost dostu, arkadaş arkadaşı, akraba akrabayı, komşu komşuyu unutarak çevreye olan güvenin kaybolmasına neden olmaktadır. İnsanı insana unutturan bu sevgisizlik dolu ifadeler aynı şekilde doğaya, çevreye ve bütün bir toplum geneline de olumsuz yansımalar yapabiliyor. Örneğin sevgi özünü kaybettikçe toplum insanları en ufak olumsuzluklarda saygısız, umursamaz, önemsemez tavırlar alabiliyorlar. Öyle ki kimi zaman iş kavgaya, gürültüye kadar varabiliyor. Sağduyudan yoksun hoşgörüsüz kişilikler ortaya çıkıyor. Bu olayların sebebi her ne kadar sosyolojik nedenlerden olsa da yine temelinde sevgisizliğin yattığını anlamak hiç zor değildir. Bu olumsuzluklar sevgiyi gerçek manada içine sindirememiş kişiliklere daha çok görülmektedir
Sevginin gerçek manada var olduğu kişiliklerde sağduyu ve hoşgörünün olmaması pek olası değildir. Sevgi bir anlamda kalplerdeki öfkeleri, kinleri örtebilme yeteneğidir. Merhameti, hoşgörüyü ve sakin olmayı başarabilmektir.
Sevgi her yönüyle içten ve samimi olmalıdır. Tanıdığın, değer verdiğin bir insanı iyi gününde olduğu kadar kötü gününde de yalnız bırakmamak gerçek değerlerdendir. Vefakârlık bunu gerektirir. Örneğin kişileri bir hastalığında ziyaret etmek veya bir cemiyetinde bunmak gerektiğinde, o kişinin senin hastalığında ziyaretine veya cemiyetine gelip gelmediğini hesap etmeden içinden gelerek o kişinin yanında olabiliyorsan, işte bu gerçek sevgidir. Bütün insanlar bu bağlamda ne kadar verici olursa karşılığını aynı şekilde alabilir. Yaptığımız her davranış ve tutumu karşılığında ne alacağımızın hesabını yapmadan sadece iyilik etmek adına yapılırsa, gerçek sevgi sunulmuş olur.
Karşılıklı hal hatır sormalar bile bir sevgi ifadesidir. Sevdiklerimizi iyi günde olduğu kadar kötü günlerinde de unutmamak gibi. Giderek günümüzde anne, baba evlatları tarafından unutulmakta, birçoğu huzur evlerine terk edilmektedir. Kimi evlatlarda anne babaları tarafından sokaklara terk etmektedir. Kimi evlatlar evlatlık görevini kimi anne babalar analık babalık görevini hakkıyla yapamıyorlar. Böyle kişilikler sevgiyi özümseyememiş olan kişiliklerdir.
Hatta insanları mevkii ve sınıflandırmalarla toplumda hor görüp koğuculuk gibi tutumlar sergilenebiliyor. İnsanlara konum ve durumlarına göre yaklaşmak veya mesafe koymak gibi yanlış olan bir davranış biçimi olabilir mi? Böyle bir görüşe sahip kişilerin sevgisi ne kadar gerçekçi olabilir. İşte bu gibi olumsuz davranış biçimleri içtenliği körelterek insanları sevgisiz kılmaktadır.
Kişiler olarak ta küçüklükten itibaren ruhları ve gönülleri sevgiyle doyurulmuş bireyler olarak yetiştirilmiş olmak gerekiyor. Sevgiyi gerçek anlamda özümseyerek kişiliklerimizi iyileştirebilirsek etrafımıza olumlu yansıtabiliriz. Öncelikle içimizdeki niyetlerimizi olumlu yönde geliştirmeliyiz. Herkesi ve herşeyi sevebilmeyi öğrenmeliyiz. Olumsuz olaylar karşısında bile sağduyumuzu kaybetmeden herşeyi olağan şekilde ılımlı yönde ele almalıyız. Bütün bu çerçevede herkes kendini, sevgisini sorgularsa sevginin özüne ulaşmayı başarabilir. Sevginin özü insanın olumlu yönüdür. Her insan yaşam boyu bu olumlu yönünü kullanırsa bütün bir toplum düzelir.
EMİNE USTA
www.emineusta.tr.cx.
http://www.yenitirebolu.com/index.php?option=com_content&view=article&id=3623&catid=48&Itemid=1
Geri: SEVGİNİN GÜCÜ İNSANIN OLUMLU YÖNÜDÜR
Çok güzel bir yazıydır ve güzel tespitler mevcuttu
Aile ortamında sevgi yaşanmalı
Sevgisiz büyüyen çocuklar sonradan bunu kazanamıyorlar
Aile ortamında sevgi yaşanmalı
Sevgisiz büyüyen çocuklar sonradan bunu kazanamıyorlar
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Paz Ağus. 19, 2012 2:17 pm tarafından Admin
» NEDEN ÇOK ÜZGÜNÜM
Perş. Haz. 07, 2012 4:17 pm tarafından Admin
» KATİLLİK NERDE BAŞLAR
Ptsi Haz. 04, 2012 4:24 pm tarafından Admin
» SOR SORUYU
Salı Mayıs 29, 2012 12:20 pm tarafından Admin
» ÜSTÜN DÖKMEN DÖKTÜRDÜ
Çarş. Mayıs 16, 2012 11:50 am tarafından Admin
» PARA ZAAFI
Ptsi Mayıs 14, 2012 5:50 pm tarafından Admin
» KUL HAKKI
Perş. Mayıs 10, 2012 2:49 pm tarafından Admin
» DECCAL CENNETİNİ İSTEMİYORUM
Cuma Mayıs 04, 2012 2:06 pm tarafından Admin
» OKUMAK ÇÖZMEKTİR
Perş. Mayıs 03, 2012 12:34 pm tarafından Admin